8 Aralık 2009 Salı

Ezel ve Ramiz Dayı


Tam bir sinema filmi tadında bir dizi Ezel. Her tarafından kalite kokuyor ve tabi ki Tuncel Kurtiz. Döktüren oyunculuk performansı ve buna ek olarak anlatılan hikayeler dilden dile dolaşıyor. Ben bunlardan en çok beğendiğim ikisini aşağıya ekledim. Oscar Wilde'ın da bir filminde kullandığı Akrep ve kurbağa hikayesi Cengiz'den diğer Hasan Sabbah hikayesi de Ramiz Dayı'dan. İyi dinlemeler...


29 Kasım 2009 Pazar

Kurtlar Vadisi Gladio


Neşeli Hayat'tan bir hafta kadar önce vizyona giren bir Pana Film yapımı Kurtlar Vadisi Gladio tek kelimeyle televizyonda gösterilen dizinin bile önüne geçecek performansa sahip değil. Anlatmak istediklerine kıyısından köşesinden değinebilmiş, gazetelerde çarşaf çarşaf okunan ve görsel medyada dile getirilen komplo teorilerinden kes parça yaparak lego kıvamına getirilen bir senaryoya sahip ve bu çerçevede yeni bir bakış açısı katmakta yetersiz kalmış.

Filmin tek artı yönü Musa Uzunlar'ın performansı. İskender Büyük ve güzel avukatı arasındaki başlangıç diyalogları ve sonradan avukata karşı beslenen güven bünyede bir Kuzuların Sessizliği filmindeki Hannibal ve Avukat Clarice arasındaki ilişkiyi hatırlatmıyor değil. Diğer ilgi çeken yön olarak aksiyon içeren sahnelerin memleket sınırları içerisinde kaliteli bir şekilde çekilmeye başlanması lazım, paraya kıymakta çekimser davranıldığı buram buram izlenen sahnelerde kokuyor. Anlatım anlamında yapılan geri dönüşlerin sonunda günümüz zamanı ile sağlam ve şaşırtıcı bir bağlantı kurarak hiç olmazsa kurgu anlamında seyircinin ağzını bir karış açık bırakmaları filmi kurtarabilirdi ki bu da yapılmamış. Pana Film bu performansı ile devam ederse bundan sonrası için seyirci bulmakta zorlanabilir. Zaten tecrübe ile sabit bir mevzu vardır, televizyonda dizi halinde yayınlanan bir konunun sinemaya aksettirilmesinde başarı ve orijinallik beklemek biraz hayalciliğe kaçıyor. Gidecek arkadaşlara iyi seyirler dileklerimle...

Bir Yılmaz Erdoğan Filmi: Neşeli Hayat


Yılmaz Erdoğan'ın önceki çalışmalarına benzemiyor, bunu öncelikli not olarak ifade edeyim. Bünye itibariyle Türk sinemasının ayakta kalması mevzusuna destek çıkılması konusunda hemfikirim yalnız yıllardır süregelen bu düşüncenin gelişimi ile filmlerin güzelliği ve kalitesinin aynı paralelde gelişmediğini şahsi görüşüm olarak ifade etmeliyim. Filmin değerlendirmesine geçecek olur isek Yılmaz Erdoğan'dan orijinal bir senaryo beklerdim memleketimizin meşhur Titan hadisesinden apartma sahne ve kırıntılar yerine. Yine de günümüzün Pareto diyagramını utandırırcasına kötüye giden gelir dağılım adaletsizliğinin tezatlığını ortaya konan sahneler ve diyaloglar filme çok iyi oturmuş bunu es geçmeyelim.

Popülaritenin rüzgarını arkasına almış başlardaki kaliteli çıkışına rağmen sonraları işin kolayına kaçıp ergen esprisi seviyesine indiğini düşündüğüm Çok Güzel Hareketler Bunlar grubundan Büşra Pekin, Yılmaz Erdoğan'ın oynadığı filmin ana karakteri Rıza Şenyurt'un karısı rolünde başarılı bir performans ortaya koymuş. Bacanak rolünde Ersin Korkut yine Kutsal Damacana filmine benzer olarak filmin oyunculuk tarafındaki yükünü almış.

Karşılaştırma mahiyetinde hadiseye yaklaşır isek Yılmaz Erdoğan önceki filmlerinin önüne geçememiş. Anlatmak istediğini anlatabilmesi filmin artı yönü. Ersin Korkut ve Büşra Pekin'in oyunculuk performansı için film izlenebilir, bir de Yılmaz Erdoğan'ın filmin içine kattığı felsefi cümleler güzel tespitler niteliğinde. Son olarak gülme odaklı bir bakış açısı ile filme gitmemek lazım. En çok beğendiğim sahne ise filmin fragmanında da yer alan Noel Babaların birbirini selamlama şekli. Gidecek arkadaşlara iyi seyirler dileklerimle...

14 Kasım 2009 Cumartesi

In The Mood For Love

Filmleri film yapan önemli unsurlardan biri de müzikleridir. Aşağıdaki videoda ayrı bir yazıda ele alınmayı sonuna kadar hak eden bilinen adı ile In The Mood For Love (Orj : Fa Yeung Nin wa) veya memleketimizin dili ile "Aşk Zamanı" adlı Wong-Kar Wai filminin soundtrack'inde yer alan şarkılar şiir gibi görüntüler ile dinlenebilmektedir.

Önce kulakta pas bırakmayan sevdiğim bir müzik grubu olan Secret Garden'dan "Adagio", üstüne filmin en bilinen ana tema müziği Umebayashi eseri "Yumeji's Theme". İyi dinlemeler..

9 Kasım 2009 Pazartesi

Bonita Ben Ayrılmak İstiyorum




Türk sinemasının sevdiğim yönetmenlerinden biridir Çağan Irmak. Şahsi kanaatimce en güzel filmi Mustafa Hakkında Herşey'dir. "Bonita Ben Ayrılmak İstiyorum" ise geçen sezonun ses getiren ve popüler filmi Issız Adam'dan hareketle atılmış bir başlık. Bonita, İspanyolca'da ada demek, La Isla Bonita ise güzel, hoş ada. Madonna'nın bilinen, eskimeyen ve dinledikçe insanın yüzünde gülümseme bırakan parçasında aşağıdaki ifadeler geçer:



San Pedro'ya aşığım
Denizden esen ılık rüzgar bana seslendi
Seni seviyorum dedi
Bu günlerin bitmemesi için dua ettim
Çok hızlı gitti

Güneşin gökyüzünü ısıttığı bir yerde olmak istiyorum
Siesta zamanı olduğu zaman gidip izleyebileceğin bir yer
Güzel yüzler, üzüntü olmayan bir dünya
Bir kızın bir erkeği, bir erkeğinse bir kızı sevdiği bir yer...

Yukarıdaki mısralar da bir nevi filmin özeti gibi. Yitip giden bir aşk, geçmişe özlem, sevginin aynı zamanda karşılıklı olarak tezahür edememesi. Yapılması gereken tek şey var, yukarıdaki San Pedro yazan yerlere İstanbul'u çağrıştıran ifadeler eklemek.

"Genç bir kız gözleri çöle benzeyen
Hepsi dün gibi görünüyor (dün gibi aklımda) çok uzak değil..."

7 Kasım 2009 Cumartesi

Sonbahar

Mevsim itibariyle hüznü yansıtandır sonbahar. Yapraklar bu mevsim dökülür, biraz da yitip gidenleri simgelemiyor da değil ağaçlardan düşen yeşilden sarıya dönmüş bu parçalar. Son yıllarda atağa geçen Türk sinemasında, Dünyayı Kurtaran Adamın Oğlu, Keloğlan Kara Prense karşı gibi malum filmlerin yanısıra kaydadeğer, memleket sınırlarının yanısıra yurtdışında da beğeni toplayan filmler de üretilmiyor değil. Bunun bir örneği olan 2008 yapımı "Sonbahar" filminin yönetmenlik koltuğunda Özcan Alper oturuyor. Film güncel tarihe yönelik yaptığı göndermeler ile birlikte kalburüstü oyunculuk performansı ile öne çıkan bir yapım.

Başroldeki Yusuf karakterini canlandıran Onur Saylak ve Gürcü Eka karakterini oynayan Megi Kobaladze'nin performansları için bile izlenecek bir filmdir. Yusuf'un çocukluk arkadaşı Mikail rolündeki Serkan Keskin de ayrıca döktürmektedir. Filmin ana teması öğrencilik yıllarında hapse girip 10 yıl sonra sağlık sorunları ile tahliye edilen Yusuf'un evi Hopa'ya dönüşü ve burada yaşadıkları oluşturuyor. Eski arkadaşları ile buluşmalar, geçmişte yaptıklarını sorgulama sahnesi oldukça etkileyici. Yusuf'un annesinin Hemşince diyalogları da filmin diğer renkli unsurlarını oluşturuyor. Bulunan durumun aşk kavramı ile örtüşmede yaşadığı zorluklar, Gürcistan'dan gelen ve fahişelik yapan Eka ile Yusuf'un yaşadıkları duygusal yakınlaşma ve Hopa'nın güzel görüntüleri filmin diğer unsurlarını oluşturuyor.

Sonuç olarak izlenmesi ve kaçırılmaması gereken Türk sinemasının güzel yapımlarından biri. Ana iki karakter olan Yusuf ile Eka'nın bulunduğu bir sahnede Requiem for a Dream'i hatırlatan yönetmen Özcan Alper'e filmin son sahnesindeki performansı için şapka çıkarttığımı ayrıca belirteyim. İyi seyirler...

Bir Christopher Nolan Filmi: Inception

Heath Ledger'ın Joker karakterindeki performansı ile unutulmazlar arasına giren The Dark Knight filminin yönetmeni Christopher Nolan 16 Temmuz 2010 tarihi itibariyle yeni filmi Inception'la seyirci karşısına çıkacak. Filmin içeriği sıkı bir şekilde saklanmakta ve popüler tabirle hadisenin spoiler deryası haline gelmesi engellemeye çalışılmaktadır.

Kısaca bilgi verir isek, 200 milyon $'lık bütçeye sahip olduğu iddia edilen film bilim kurgu tabanlı bir yapıya sahip. Ortamlara düşen teaser trailer'da yer alan "Your mind is the scene of the crime" ifadesinden de hareketle Leonardo di Caprio'nun oynadığı Cobb karakteri suçun işlenmesinden önce insanların zihninden hareketle suçu görebilen bir karakter olabilir. Öte yandan bu öngörü ciddi anlamda Steven Spielberg'in meşhur filmlerinden The Minority Report'ı hatırlatmıyor da değil.

En iyisi ne olduğunu anlamak için beklemek gerekiyor. Senaryosunu da Christopher Nolan'ın yazdığı ve konusunun 5 farklı ülkede geçtiği söylenen filmde diğer oyuncuları da oldukça kaliteli. Juno'daki kalburüstü performansı ile Ellen Page, The Last Samurai ve Letters from Iwo Jima filmlerinde de endam eyleyen Ken Watanabe ve usta aktör Michael Caine bu oyunculardan birkaçı. Filmin müziklerinde de usta isim Hans Zimmer'in imzası var. Christopher Nolan sinemaseverleri yine ihya edecek gibi duruyor. Şimdiden iyi seyirler diyelim...